fredag 21 oktober 2011

Benim icin coktan ölmustu zaten...

Bu gun dedemi kaybettik. Nekadar igrenc bir insan olsa da adet diye nur icinde yatsin diyorum. Kötu insana birsey olmaz derler ya... O hayatini fazlasiyla yasadi zaten. Karsinda ki insanlari uzmekten ezmekten baska bir sey yapmadi bu gune kadar. Hayatimda tanidigim en igrenc insanlardan birisiydi kendisi. Zaten bize uzakti simdi bir daha yaklasmamak uzere daha da uzaga gitti. Cehennemin dibine kadar yolu var...

onsdag 19 oktober 2011

Inside out...?

Bu gune kadar görmedigim fark etmedigim "gercekler" suratima tokat gibi yapisti ve hic sonu olmuyan bir hayalin sonunu uzakta da olsa görebiliyorum. Su an o sonu yakaliya bilmek icin kosa kosa ona dogru gidesim var, ya da agir adimlarla yavasca yurumek. Önceden o sonu göremiyordum ama artik göruyorum. Hep aramizda sir olarak kalsaydi diyorum. Hic bu buyu bozulmasaydi diyorum. Keske hic konu acilmasaydi. Keske birbirimizden hic bir beklentimiz olmadan devam edebilseydik diyorum. Hani olur ya, cok guzel bir ruya göruyorsun ve hic bitmesin istiyorsun. Uyanmak uzere icinden "hayir biraz daha" diyorsun ama beynine karsi koyamayip gözunun önunde ki sahneler bir anda yok oluyor. Iste ozaman keske diyorsun. Keske ruya degil die gercek olsaydi. Iste o hayal kirikligni yasiyorum su an. Biz bu gune kadar gercekleri bos verip guzel seylerden bahs etmeyi karar vermistik. Aramizda sessiz bir anlasma imzalayip böyle kabul ettik durumu.

Sessizce nasil birbirimizin hayatina girdiysek sessizce cikacagiz. Bu gun olmasa bile yarin ya da öbur gun. Belki ilerde göz göze gelicez. Ayni ortamda bulunup gözlerimizi birbirimizden kaciracaz. Ve hic kimse aramizda ki gecenleri bilmicek. Derdim de o degil zaten. Derdim su ki eger istesem, yani herkezin bilmesini istesem, önumde hic bir engel olmadan, cekinmeden icimdekileri söyluye bilmek. Belki de bir daha hic birbirimizin yuzunu görmuyecez. Hayat cok tuaf. Hic vaz gecmicegini dusundugun insanlar zamanla daha da az acitiyor ruhunu, kalbini. Zamanla unutuyorsun ve yeni insanlarla yeni ortamlarda kendini buluyorsun. Bazen gecmiste ki yasananlar gözunun önunde canlaniyor. Gulumsuyorsun gecmisine. Ve kimse vaz gecilmez degildir diyorsun.

Ne olursa olsun keske demek istemiyorum. Iyiki bagzi seyler yasandi. Iyiki onu tanidim. Iyiki var ya da vardi. Varligi benim icin cok önemli ya da önemliydi. Hayatimda hep kalsin derken ne kadar cok sey istedigimin farkina vardim bu gece. Dun olsaydi bu dusunce beni su an ki gibi rahatsiz etmezdi. Ama bu geceden sonra benim icin cok sey degisti. Yanlis anladim dicem ama yanlis anlamadim. Kelimeleri nekadar degistirse bile, yeni ve daha az ic acitici cumleler kursa da sonucu ayni olucak. Icimde ki hayal kirikligini bastirmak istiyorum ama nekadar bastirmaya calissam gittikce buyuyor. Beni kimse korumasin. Ben kendimi korurum ayrica koruncak bir durum da yok ortada.

Uzun bir seyahate cikacaktim ama artik emin degilim. Daha önce sana dogru yolculuga cikinca bir kere bile "acaba" mi demedim. Bu gece acabalar keskeler kafamda dönup duruyor. En guvenlisi dört duvar arasinda sessiz ve sakin hayatima devam etmek mi? Kimseye yakin olmamak. Sadece kendim ve ben. Haksizliga ugrayinca daha da cok hirslaniyorum. Inadina daha da cok okuyup daha da cok hayatin canini okumak istiyorum. Benim zamanim da gelicek. Iste bu yogun duygularin arasinda inanilmaz bir motivasyon hissediyorum. Ya seninle, sizlerle ya da sizsiz yoluma devam edicem. Ezilmeden adim adim yukselicem. Benimle konusmak isteyen insanlar agzini acmadan önce iyice dusunsunler. Benim degerimi anlamiyanlar benim etrafimda bulunmasin. Herkesin degeri kisiye göre degisir. Herkes yerini bilsin ve ona göre davransin.

Yolun sonu nekadar yakin ne kadar uzak olsa bile artik o sonu görebiliyorum. Bundan sonra hersey cok farkli olucak benim icin... Gecmis olsun mu diyelim bilemedim simdi?

måndag 10 oktober 2011

Gecmise mektup

Ne ara otomatik dugmesine basip dusunmeden, hissetmeden yasamayi tercih etmistik biz? Yoksa biz degil de baskalari mi dugmeye basmisti? Baskalarinin ellerine mi hayatimizi teslim ettik biz? Baskalarin istekleriyle mi pazartesiden- cumaya kadar bu gercegi sorgulamadan Duracell-reklaminda ki tavsanlar gibi kosusturuyoruz? Yazik bize...

Bu son gunlerde hatiralarimla beraber gecmise döndum. Dusundum. Hatta saatlerce oturup kenarlari sararmis fotograflara bakip keske dedim, iyiki dedim, acaba mi dedim. Ve bos bir kagita uzun bir mektup yazdim. Ilk okulda ki ögretmenime gidecek olan mektupu elimde tuttum ama posta kutusunun önunde vaz gectim ve eve döndum.

Aslinda mektupu hakk ediyor. Okusa mutlu olucak. Bundan eminim. Kendsini önemli hissedicek. Ama nedense vaz gectim. Azcik utandim dogrusu. Nedense karsinda ki insana nerde yanlis yaptiklarini söylemek daha az cesaret istiyor. Baska turlusu beni ciplak hissettiriyor.

Bugune kadar kagita dökup yazdigim ama sahibine yollamadigim mektuplari hesaplasam konusmaktan cok sustugumu anlamis oluyorum. Bodrum katinda ki depo da bir valizin icinde sakladigim mektuplarin icinde ki itiraflar, yalanlar, dusunceler, aciklamalar, sirlar, isyan... Bilmesi gerekenlere cesaret edip veremedim. Bir acidan da benim nekadar korkak oldugumun göstergesi bu. Belki de bilmeden cok sey kaybettim. Bazi seyler cok farkli olabilirdi. Iste o valizin ustune kocaman bir "keske" yazasim var bazen.

24 yasima gelmis, biraz daha akillanmis, biraz daha kendimle barisik bir kadin olarak karsinizdayim ve ara sira size nasihatta zaman zaman uyarida bulunuyorum. Kendi gözlemlerimle size hayati anlatiyorum. Bazen de karsilikli kahve icip bulmaca cözuyoruz. Butun bunlari yapan bir insan hisslerini dile dökmekten bukadar mi korkar? Bazen kendimi anliyamiyorum dogrusu... Iste bu da o yuzlerce mektuplardan biri diyorum ama bu sefer cesaret edicem.

Gizlice deger verip hakk eden kisiye hiss ettiklerini söylememek ne kadar sacma. Belki de benimkisi kaybetme korkusu. Duygularimla surekli dialog halindeyim. Surekli bir seyler hissediyorum. Yeni ortamlara girince, insanlarla tanisinca, yakinlarima, uzagimda ki insanlara. Ama bir turlu cesaret edip söyliyemiyorum cogu zaman.

Mektupu alip ceketimi giyip tekrar disariya aticam kendimi. O mektupu yollucam. Sevdigim bir kisiyi mutlu edicem bugun. Bugune kadar söylenmemis kelimelerin hatrina hayatimda bazi degisiklikler yapmayi karar verdim ve zamanla bir bavulun icinde saklmak yerine deger verdigim sevdigim insanlara hissettiklerimi utanmadan onlara da hissettiricem...

Sizi seviyorum.

söndag 2 oktober 2011

Zorunda degilim...

"Zorundayim" kelimesinden nefret ediyorum. Zorunda kelimesini hayatin tadini cikarmasini bilmeyen insanlar kullanir bana göre. "Ise gitmek zorundayim", "sevgilimi aramak zorundayim" "erken yatmak zorundayim" "kiloma dikkat etmek zorundayim" gibi cumleler beni ciddi anlamda endiselendiriyor. Yani toplum acisindan yorum yapicak olursam bizim zorunluluk takintilarimiz birak piskolojik dengeyi etkiliyor olmasini, resmen yaraticiligimizi alip göturuyor. Zorunluluk hisseden bir insan kendisine ve toplumuna nekadar yararli olabilir? Bugune kadar insan piskolojisi hakkinda okadar cok arastirmalar yapildi ve özellikle zorunlulugun insani nasil etkiliyor hakkinda arastirmalarin, bir cogu zorunlulugun ters etkileri hakkinda konustu. Fazla detaya girmeden benim ve "zorundayim"la aramda ki iliski hakkinda konusmak istiyorum. Aramizda hic bisey yok, sadece arkadasiz! Cekmeyin yeter!


Evet espiri iiiirencti kabul ediyorum. Son 2 yildir gunluk yasamimda ki yaptigim degisikliklerden biri bu kelimeyi boykot etmekdi. Sizi bilmem ama ben zorunluluk hissettigim durumlarda motivasyonumu kaybediyorum. Yani önumde ki misyonu tamamlarim ama zorunda oldugumu hissettirdigi icin bunu bana hissettiren insanlardan ortamlardan gizlice nefret etmeye basliyorum. Disaridan bakilirsa gunluk yasamimda ki degisiklikler belli olmuyor cunku rutinlerim hemen hemen ayni; dersim varsa ya da ise gideceksem saati kuruyorum, her gun ocagin basinda kendime yemek yapiyorum, haftalik temizligimi yapiyorum, dusumu alip dislerimi fircaliyorum, sporuma gidiyorum, gerekirse aksamlari oturup saatlerce ders de calisiyorum ama buna zorunda oldugum icin diye yapmiyorum. Herzaman bir secenegimiz oldugunu dusunuyorum. Yemek yapmak zorunda degilim ama yemek yapmazsam ac kalirim ve ac kalmak beni mutlu etmez. Ders calismak zorunda degilim ama ders calismazsam okulumu bitiremem ve böylece rahat bir hayat yasam hayali sadece hayal olarak kalir, bu da beni bozar. Ise de gitmek zorunda degilim ama gitmezsem her ay gelen faturalari ödiyemem bu da beni huzursuz eder... Aslinda mutluluk ve memnun hissetmek icin surekli hayatla alisveris icersindeyim. Ben bunu yaparsam sende bana bunu verirsin gibilerinden. Ama herzaman kontrol benim elimde.



Bana göre nerde yanlis yapiyoruz biliyormusunuz? Rutinleri zorunlulukla karistirmakla kendimizi kendi istegi olmuyan zavalli bir yaratik olarak görmemiz. Böyle dusunerek hareket ediyoruz fark etmeden. Ben artik zorunluluk duymaktan biktim. Geri kalan zamanimi dolu dolu yasamak ve icimden ne gelirse onu yapmak istiyorum. Hic bir zaman hayatla zorunluluk hakkinda tartismak istemiyorum.


Motoru takip gitmeden önce bir durup etrafina bak. Su an bulundugun ortamdan memnunmusun? Hayatinda ki olan insanlardan mutlu oluyormusun? Her sabah usenmeden kalkip gittigin is yerinden zevk aliyormusun? Yoksa zorunluluk hissettigin icin mi bunlara katlaniyorsun? Eger öyle ise sana aci bir haberim var; Okadar da önemli degilsin inan bana. Sen olmasan da dunya dönmeye devam ediyor. Sen gidersen baskasi gelir. Kimse vaz gecilmez degildir. Onun icin hayatinda degisiklik yapmaktan korkma hic bir zaman. Sonucta hic kimse butun bunlara katlandigin icin sana tesekkur etmiyecek. Zorla guzellik olmaz.


Annem ve babam pek zorlanmis gibi durmuyorlar zaten. Guzellik zaten genlerimizde var ;)

Bloggintresserade