lördag 17 december 2011
Aglayinca cok cirkin oluyorsun...
2011'in sonuna gelmis bulunuyoruz ve bu sene benim icin cok iyi baslayip agustos sonunda kritik bir duruma dogru gitmeye baslamisti. Zaman, zaman "ben nasil bu sorumlulugun altindan kalkabilecem" diyip saatlerce oturup kara kara dusunmuslugum oldu. Bir yandan okul (bölum degistirince 2 sene kaybetmis olcaktim ama ben o iki seneyi arti su an ki derslerle beraber toparlamaya karar verip kendimi nekadar mantiksiz bir duruma soktugumu anlamis oldum), öbur yandan is ve sanki bu yetmezmis gibi fitness salonunda instructor egitimi almaya karar verdim yaz basi. Bu son 4 ay'in yorgunlugnu ve stresini nasil atsam diye kacis yollari ariyorum kendime. Kendimi biraksam 1 hafta araliksiz uyurum sanirim.
Ikinci dönem allahtan daha rahat gecicek benim icin. Böyle devam edemezdim zaten. Toparladim bayagi aslinda. Yani kaybolan o iki sene icin birsey yapmam gerekmezdi aslinda ama benim hedeflerim var. Bir an önce okulu bitirip ailemin yanina dönmek istiyorum. Kendime saygin bir hayat kurup guzel bir isim olsun istiyorum. Aski bulup zamani gelince evlenmek falan filan... Aldigim egitime, bagajimda ki deneyimlerime ve kendime guvenerek beni 2 sene sonra istanbulda cok rahat bir hayat bekledigini dusunuyorum. Bunu okuyup "neyine guveniyorsun" diyenler de vardir mutlaka. Hakk veriyorum. Öz guven herzaman göze carpar. Ama ben o özguvene sahip olabilmek icin cok caba harcadim. Yapabileceklerimi ve yapamiyacaklarimi iyi biliyorum cok sukur onun icin bukadar rahat iddaa ediyorum bunu. Suna inaniyorum ki bir seyleri cok istiyorsan o istediklerini alirsin bir sekilde. Emek harcamadan olmaz ama. Emek harcamadan hic bir sey olmaz. Ben emeklerimin, ders calismaktan uykusuz gecirdigim gecelerin karsiligini alicagimdan eminim. Turkiye'ye ayagimi bastigim an istedigim herseyi alicam.
Cok kararliyim. Ailemden uzak kaldigim su 4 yili dusununce, isteyip ve mesafeden dolayi sahip olamadiklarimi dusununce hirslaniyorum. Bir kere dunyaya gelmissiz, bunun degerini niye anlamiyor bagzi insanlar? Zamanini bos islere harcayip yillar sonra oturup dizini döven insanlara ayri bir alerjim var. Kendi hayatinin kontrolunu kaybedecek kadar ya da baskalarin ellerine teslim edicek kadar aptalsan cekiceklerin de var! Carpe Diem de bir yere kadar.
Neyse, benden bu gecelik bukadar. 5 saat sonra sinava girecem. Sali gunu de Turkiyeye kaciyorum ve 3 hafta tatil yapicam. Yeni yila girince kendime kadeh kaldirip basarilarimin serefine icicem ve basarilarimin devami icin dua edip 2012'ye "hayatima hosgeldin" diyecem. Herkese simdiden nice mutlu, saglikli, ve guzel seneler diyip iyi geceler diliyorum.
You're your own master of success! Write that down.
tisdag 29 november 2011
Diamonds are forever.
Anyway... It appeared to me that we're only weeks away from 2012 and I haven't been writing any values yet! But one goal that I want to achieve is to finish my C-grade essay before 2012 is over. I am an expert of seing things that needs do be fixed in my home when I study, so I've been thinking of packing my bags and go to our summer crib in Turkey for two months next autumn and write on my essay. How artistic wouldn't that be? Far away from "the real world" and the only company would be a cup of coffee, a see view from the balcony and the silence.
Silence... I love silence. As much as I enjoy the city life in Istanbul and Gothenburg, I also got a inevitable obsession for silence sometimes. And to be honest, I mostly prefer my own company rather than being surrounded by people (as long as they're not interesting, and as long as not I'm drunk). Silence to me means alot of things; it makes me think of life in general and it makes me calm and satisfied. It touches my soul like a trustful hand. I see things I usually shouldn't have been observing; the leaves on the tree, the sound of the waves hitting the blocks under a mountain, the feeling of hot sand burning between my toes and how the clouds in the sky moves to something that looks like eternity. In such situations, I always feel like I'm the most interesting person, being in the most interesting place in the world. I feel how my artistic vein leads me to my pencil. In situations like that, I've always been created art. Words of art. The only thing I was born to do. And I do it damn good...
The lack of passion in my life doesn't really disturb me that much, but I can't go on without mentioning it. If I should have been a true member of Freud's psychoanalysis, I would probably have commited suicide a long time ago, but once again; I'm quite pleased with being alone. Especially now when I'm in a chapter of my life where every move can affect my future. I can't let anyone or anything destroy my plans now. I've come too far.
A couple of years ago when I had a lecture in marketing, our lecturer shared the most unexpected, but at the same time one of the most brilliant comparsion about how you should solve problems at your work when you can't see any other way out of the situation. He said "If you're about to realize that the whole deal is crashing you should ALWAYS sleep with your enemies". Love that line! It is maybe the only thing I remember (except for Kotler's 4 P's) from that lecture. I was one of the persons who laughed out loud and thought he was trying to be funny (which he was), but years later I started to realize the underlying message of his comparsion; It is a fact that we're going to find ourselves in situations where we're forced to be in the same room with people we don't like. They know that we don't like them, and that's the beginning of a silent hostility. The reason why I put this story on my agenda is very simple;
One of my primary value for 2012 is to "sleep with my enemies" instead of stabbing them in their back. You see, to get somewhere you need to be tactic. You need to be aware of your weaknesses and your strengths, so you can use them in a strategic way for your own purposes. This is the real world, sadly but an inevitable truth if you're like me, very obsessed with the thought of growing. You need to pick your fights and learn how to leave unpleasant situations with the Oscar in your hand. I don't know about you guys, but I truly deserve the Oscar by just playing myself. I see myself as a diamond in the rough; I just need some tiiiiny tiny adjustments.
And if that means that we all have to "sleep with our enemies", that's fine by me. 2012 will be the year of progressing. Write that fact down on your paper!
And hey...
The jewellers may not pay you as much as they do for gold, but do you know what they say about diamonds?
That diamonds are forever...
CYA.
måndag 21 november 2011
Hesap, lutfen.
Zor bir dönem geciriyorum. Yani dayanilmiyacak kadar degil ama beni bir sekilde etkiliyecek kadar. Insanlari görmekten, tanimaktan biktim. Gercek yuzleri herzaman ki gibi migdemi bulandiriyor. Nefretle onlari izlerken hayatin nekadar acimasiz oldugunu tekrar anlamis oluyorum. Neden böyle oldular? Niye karsinda ki insani yaralamaktan zevk aliyorlar? What's your fckn problem, dude?!
Ben karsimda ki insani kirmamak icin, ona saygi göstermek icin, onu degerli hissetirmek icin ugrasirim hep. Bugune kadar karsimda ki insana ilk kötulugu ben yaptigimi hatirlamiyorum dogrusu. Ama haksizliga ugradigim zaman iki katini yaparim o ayri. Icimde inanilmaz bir kin besliyorum o insanlara karsi. Nerde vursam diye yol gözluyorum. Bana yapilanlari unutmam hic bir zaman. Er gec hesaplasirim. Kac yil gecerse gecsin o kin herzaman bir kenarda durup eskileri hatirlatir. Guvenemem o insana bir daha.
Su an ayni durumu yasiyorum. Okulda bir hocayla tatsiz bir durum yasandi. Daha dogrusu beni sinifin icinde asagilamaya calisti. Oturup dusundum. Onu hakli cikarmaya calistim. Yaptiklarinda mantikli bir aciklama aradim. Ama bulamadim. Ve su an müdürler, benim bölümümde ki hocalar ve bir cok kisi daha bu durumla ilgilenip o onu ayagima getirip benim istegimi karsilayip sinifin ortasinda özur diletmek icin calisiyorlar. Bu senaryoyu görmek icin dunyalari verirdim. Karsimda kucuk dusmesi, herkesin icinde yuzunu kizartip benden özur dilemesi su an en buyuk hedeflerimden biri. Cevabim hazir bekliyorum. Cok bomba olucak.
Kavga ve tartismadan mumkun oldukca uzak durmaya calisirim hep, ama maalesef ortam gerizekali insanlarla dolu ve bunlar bazen boyundan buyuk islere kalkismaya calisinca biri bunlarin nerde durcaklarini hatirlatmali. Hic bir zaman kendimi ezdirtmem bana yanlis yapmayanlari da ezmem, ama oldu ki karsima biri cikip da benim kisiligime, bana olmadik yerde hakaret ediyor; bende (benden cok daha degersiz, ve gereksiz olmadigi sure, yoksa onunla konusmak bile kendime hakaret olur) onun anliyacagi dilden konusurum.
Bunu bana yapan hoca 100% degil 110% vakit ayircaksiniz okula demisti. Kusura bakma ama biz devletten 100% icin "maas" aliyoruz. Ama madem 110% diyorsun; 100% okula ayircam geri kalan 10'u da seni okuldan attirmak icin ugrasicam! Loser...
söndag 13 november 2011
Show must go on
Ben coktan yolumu cizdim. Ne isteyip ne istemedigimi cok iyi biliyorum. Dusmeden yoluma devam edicem. Ne olursa olsun hayat devam ediyor. Etmek zorunda zaten. Kaybetmeyi sevmem, ama kaybetmeden kazanmanin zevkini anliyamazsin ya... Hic birsey icin pisman degilim. Iyiki onu tanidim, iyiki bagzi seyler yasandi. Iyiki sevgiyi, aski bana hatirlatan kisi o oldu. Maalesef sartlar bizi yendi ama en azindan icimde "keske söyle ya da böyle yapsaydim" gibi dusunceler olmuyacak. Cunku ikimiz de elimizden gelen herseyi yaptik.
Umarim baska sartlarda tekrar karsilasiriz. Önumuzde asamiyacagimiz engeller olmayinca tekrar göz göze gelip "ee askim, nerde kalmistik?" diyip biraktigimiz yerden devam ederiz.
Seni hic unutmam, unutamam. Iyiki vardin.
Keske.......
fredag 21 oktober 2011
Benim icin coktan ölmustu zaten...
onsdag 19 oktober 2011
Inside out...?
Sessizce nasil birbirimizin hayatina girdiysek sessizce cikacagiz. Bu gun olmasa bile yarin ya da öbur gun. Belki ilerde göz göze gelicez. Ayni ortamda bulunup gözlerimizi birbirimizden kaciracaz. Ve hic kimse aramizda ki gecenleri bilmicek. Derdim de o degil zaten. Derdim su ki eger istesem, yani herkezin bilmesini istesem, önumde hic bir engel olmadan, cekinmeden icimdekileri söyluye bilmek. Belki de bir daha hic birbirimizin yuzunu görmuyecez. Hayat cok tuaf. Hic vaz gecmicegini dusundugun insanlar zamanla daha da az acitiyor ruhunu, kalbini. Zamanla unutuyorsun ve yeni insanlarla yeni ortamlarda kendini buluyorsun. Bazen gecmiste ki yasananlar gözunun önunde canlaniyor. Gulumsuyorsun gecmisine. Ve kimse vaz gecilmez degildir diyorsun.
Ne olursa olsun keske demek istemiyorum. Iyiki bagzi seyler yasandi. Iyiki onu tanidim. Iyiki var ya da vardi. Varligi benim icin cok önemli ya da önemliydi. Hayatimda hep kalsin derken ne kadar cok sey istedigimin farkina vardim bu gece. Dun olsaydi bu dusunce beni su an ki gibi rahatsiz etmezdi. Ama bu geceden sonra benim icin cok sey degisti. Yanlis anladim dicem ama yanlis anlamadim. Kelimeleri nekadar degistirse bile, yeni ve daha az ic acitici cumleler kursa da sonucu ayni olucak. Icimde ki hayal kirikligini bastirmak istiyorum ama nekadar bastirmaya calissam gittikce buyuyor. Beni kimse korumasin. Ben kendimi korurum ayrica koruncak bir durum da yok ortada.
Uzun bir seyahate cikacaktim ama artik emin degilim. Daha önce sana dogru yolculuga cikinca bir kere bile "acaba" mi demedim. Bu gece acabalar keskeler kafamda dönup duruyor. En guvenlisi dört duvar arasinda sessiz ve sakin hayatima devam etmek mi? Kimseye yakin olmamak. Sadece kendim ve ben. Haksizliga ugrayinca daha da cok hirslaniyorum. Inadina daha da cok okuyup daha da cok hayatin canini okumak istiyorum. Benim zamanim da gelicek. Iste bu yogun duygularin arasinda inanilmaz bir motivasyon hissediyorum. Ya seninle, sizlerle ya da sizsiz yoluma devam edicem. Ezilmeden adim adim yukselicem. Benimle konusmak isteyen insanlar agzini acmadan önce iyice dusunsunler. Benim degerimi anlamiyanlar benim etrafimda bulunmasin. Herkesin degeri kisiye göre degisir. Herkes yerini bilsin ve ona göre davransin.
Yolun sonu nekadar yakin ne kadar uzak olsa bile artik o sonu görebiliyorum. Bundan sonra hersey cok farkli olucak benim icin... Gecmis olsun mu diyelim bilemedim simdi?
måndag 10 oktober 2011
Gecmise mektup
Bu son gunlerde hatiralarimla beraber gecmise döndum. Dusundum. Hatta saatlerce oturup kenarlari sararmis fotograflara bakip keske dedim, iyiki dedim, acaba mi dedim. Ve bos bir kagita uzun bir mektup yazdim. Ilk okulda ki ögretmenime gidecek olan mektupu elimde tuttum ama posta kutusunun önunde vaz gectim ve eve döndum.
Aslinda mektupu hakk ediyor. Okusa mutlu olucak. Bundan eminim. Kendsini önemli hissedicek. Ama nedense vaz gectim. Azcik utandim dogrusu. Nedense karsinda ki insana nerde yanlis yaptiklarini söylemek daha az cesaret istiyor. Baska turlusu beni ciplak hissettiriyor.
Bugune kadar kagita dökup yazdigim ama sahibine yollamadigim mektuplari hesaplasam konusmaktan cok sustugumu anlamis oluyorum. Bodrum katinda ki depo da bir valizin icinde sakladigim mektuplarin icinde ki itiraflar, yalanlar, dusunceler, aciklamalar, sirlar, isyan... Bilmesi gerekenlere cesaret edip veremedim. Bir acidan da benim nekadar korkak oldugumun göstergesi bu. Belki de bilmeden cok sey kaybettim. Bazi seyler cok farkli olabilirdi. Iste o valizin ustune kocaman bir "keske" yazasim var bazen.
24 yasima gelmis, biraz daha akillanmis, biraz daha kendimle barisik bir kadin olarak karsinizdayim ve ara sira size nasihatta zaman zaman uyarida bulunuyorum. Kendi gözlemlerimle size hayati anlatiyorum. Bazen de karsilikli kahve icip bulmaca cözuyoruz. Butun bunlari yapan bir insan hisslerini dile dökmekten bukadar mi korkar? Bazen kendimi anliyamiyorum dogrusu... Iste bu da o yuzlerce mektuplardan biri diyorum ama bu sefer cesaret edicem.
Gizlice deger verip hakk eden kisiye hiss ettiklerini söylememek ne kadar sacma. Belki de benimkisi kaybetme korkusu. Duygularimla surekli dialog halindeyim. Surekli bir seyler hissediyorum. Yeni ortamlara girince, insanlarla tanisinca, yakinlarima, uzagimda ki insanlara. Ama bir turlu cesaret edip söyliyemiyorum cogu zaman.
Mektupu alip ceketimi giyip tekrar disariya aticam kendimi. O mektupu yollucam. Sevdigim bir kisiyi mutlu edicem bugun. Bugune kadar söylenmemis kelimelerin hatrina hayatimda bazi degisiklikler yapmayi karar verdim ve zamanla bir bavulun icinde saklmak yerine deger verdigim sevdigim insanlara hissettiklerimi utanmadan onlara da hissettiricem...
Sizi seviyorum.
söndag 2 oktober 2011
Zorunda degilim...
"Zorundayim" kelimesinden nefret ediyorum. Zorunda kelimesini hayatin tadini cikarmasini bilmeyen insanlar kullanir bana göre. "Ise gitmek zorundayim", "sevgilimi aramak zorundayim" "erken yatmak zorundayim" "kiloma dikkat etmek zorundayim" gibi cumleler beni ciddi anlamda endiselendiriyor. Yani toplum acisindan yorum yapicak olursam bizim zorunluluk takintilarimiz birak piskolojik dengeyi etkiliyor olmasini, resmen yaraticiligimizi alip göturuyor. Zorunluluk hisseden bir insan kendisine ve toplumuna nekadar yararli olabilir? Bugune kadar insan piskolojisi hakkinda okadar cok arastirmalar yapildi ve özellikle zorunlulugun insani nasil etkiliyor hakkinda arastirmalarin, bir cogu zorunlulugun ters etkileri hakkinda konustu. Fazla detaya girmeden benim ve "zorundayim"la aramda ki iliski hakkinda konusmak istiyorum. Aramizda hic bisey yok, sadece arkadasiz! Cekmeyin yeter!
Evet espiri iiiirencti kabul ediyorum. Son 2 yildir gunluk yasamimda ki yaptigim degisikliklerden biri bu kelimeyi boykot etmekdi. Sizi bilmem ama ben zorunluluk hissettigim durumlarda motivasyonumu kaybediyorum. Yani önumde ki misyonu tamamlarim ama zorunda oldugumu hissettirdigi icin bunu bana hissettiren insanlardan ortamlardan gizlice nefret etmeye basliyorum. Disaridan bakilirsa gunluk yasamimda ki degisiklikler belli olmuyor cunku rutinlerim hemen hemen ayni; dersim varsa ya da ise gideceksem saati kuruyorum, her gun ocagin basinda kendime yemek yapiyorum, haftalik temizligimi yapiyorum, dusumu alip dislerimi fircaliyorum, sporuma gidiyorum, gerekirse aksamlari oturup saatlerce ders de calisiyorum ama buna zorunda oldugum icin diye yapmiyorum. Herzaman bir secenegimiz oldugunu dusunuyorum. Yemek yapmak zorunda degilim ama yemek yapmazsam ac kalirim ve ac kalmak beni mutlu etmez. Ders calismak zorunda degilim ama ders calismazsam okulumu bitiremem ve böylece rahat bir hayat yasam hayali sadece hayal olarak kalir, bu da beni bozar. Ise de gitmek zorunda degilim ama gitmezsem her ay gelen faturalari ödiyemem bu da beni huzursuz eder... Aslinda mutluluk ve memnun hissetmek icin surekli hayatla alisveris icersindeyim. Ben bunu yaparsam sende bana bunu verirsin gibilerinden. Ama herzaman kontrol benim elimde.
Bana göre nerde yanlis yapiyoruz biliyormusunuz? Rutinleri zorunlulukla karistirmakla kendimizi kendi istegi olmuyan zavalli bir yaratik olarak görmemiz. Böyle dusunerek hareket ediyoruz fark etmeden. Ben artik zorunluluk duymaktan biktim. Geri kalan zamanimi dolu dolu yasamak ve icimden ne gelirse onu yapmak istiyorum. Hic bir zaman hayatla zorunluluk hakkinda tartismak istemiyorum.
Motoru takip gitmeden önce bir durup etrafina bak. Su an bulundugun ortamdan memnunmusun? Hayatinda ki olan insanlardan mutlu oluyormusun? Her sabah usenmeden kalkip gittigin is yerinden zevk aliyormusun? Yoksa zorunluluk hissettigin icin mi bunlara katlaniyorsun? Eger öyle ise sana aci bir haberim var; Okadar da önemli degilsin inan bana. Sen olmasan da dunya dönmeye devam ediyor. Sen gidersen baskasi gelir. Kimse vaz gecilmez degildir. Onun icin hayatinda degisiklik yapmaktan korkma hic bir zaman. Sonucta hic kimse butun bunlara katlandigin icin sana tesekkur etmiyecek. Zorla guzellik olmaz.
Annem ve babam pek zorlanmis gibi durmuyorlar zaten. Guzellik zaten genlerimizde var ;)
onsdag 28 september 2011
Yanlizlik kac kisilik?
Yillar sonra hala felsefeyi sorgulamak hosuma gidiyor. Hic vaz gecmiyecegim sanirim. Lise yillarinda yanliz oldugumuzu karar verip bi sure icin o konuyu kenara koyup yapmacik beraberliklere karistim. Siniftaki insanlarin iliskilerini ya da daha dogrusu zorunluluklarini fark ettim ve liseden sonra ki hayatimizda 100 e 90 da ki iliskilerinin devam etmiyecegini anladim. Emri vakilerden hic hoslanmam ama yinede buna izin veriyorum sistemin olusumuna bakilirsa. Demek istedigim su ki ana okulundan beri bizden buyuk insanlar bizim yerimize karar veriyorlar. Hangi sinifta kimlerle beraber olucagimizi, yemekhanede hangi grup insanlarla yemegimizi yiyegeyiz falan filan. Bizde buna ses cikarmayip kendimizi o duruma o ortama yanliz kalmamak icin ayak uydurmayi calisiyoruz. Biz aslinda politikacilarin kurbaniyiz...
Fazla detaya girmeden yanlizlik ve buyuklerin bize kucuk yastan beri yaptiklari emri vakilerin arasinda bir paralel cizmek istiyorum. Aslinda benim bakis acim kendime göre dogru, baskalari "yanliz degilsin hicbir zaman" der ve öyle yasayip gider. Bu ise bana ters geliyor. Ama "Yanlizlik kac kisilik" diyerek ayni zamanda daha önceki bakis acisina biraz da olsa yanasmis oluyorum. Eger örnek Isvecin 100 de 40 i benim gibi dusunurse "yanliz degilsin hicbir zaman" diyenlerin acisindan bir grup olusturmus olurlar ve böylece yanliz olmuyorlar. Benim acimdan ayni dusuncede, ayni ortamda, ayni evde olmana ragmen hep yanlizsin. Kendinden baska kimseye daha yakin olamazsin... Tabikide bu sosyalesmeden hayatinda biri olmadan yasiyabilirsin anlamina gelmiyor. Aksine yanliz ve tek basina yasarsan kafayi yersin. Ama bana göre baskalariyla bulusmak, birseyleri paylasmak sana perspektif kazandiriyor. Bunlar kendinle dialog kurabilmek icin yardimci oluyor. Kendini anliyabilmek icin. Ona bakarsan baskalarini anliyabilmek icin okadar zaman harciyan insanlar biliyorum ki. Belki de bunu yanliz olmadiklarini dusundukleri icin yapiyorlardir. Ben ise önce kendimi anlamayi ön plana koyuyorum, sadece gerekirse bana bisey katicak olursa karsimda ki insani anlamayi calisirim. Zaten isime yaramiyan bana bisey katmiyan bir insanla konusmam onun icin de onu anlamak benim icin hic bir anlami yok.
Yanlizlik kac kisilik olursa olursa olsun, yinede ayni odada beraber yanlizligi yasiyoruz. Böylece fazla uzatmadan bu soruyu da cevaplamis oldum. Gelelim "1 arti 1in cevabi herzaman 2 olmusmudur?"... Matematigim rezaletligin fevkinde olmasina ragmen boyumdan buyuk sorulara giriyorum ya...
Dur ben bi Platon'u arayayim.......
tisdag 27 september 2011
Iste benim hikayem
Bu gece emek hakkinda konusmak istiyorum... Daha dogrusu sizlere emek kelimesinin benim icin ne anlam tasidigini aciklamak istiyorum. Cocukluk yaslarinda mesafe nedir bilmezdim. Zamaninda hak etmiyenlere hak edenler kadar deger verdigimi bilirim. Zaman zaman kendimi sevdirmek kabul ettirmek icin girmedigim sekil kalmamisti; karsimdakinin sözunu kesmeden saatlerce dinleyen oldum, sabaha kadar durmadan icip dans eden o sorumsuz kiz oldum, bile bile bana yakismiyan ortamlara ayak uydurup onlarin dilinden konusup onlarin dogrularini dogru bildim, adini "ask" koydugum ama aslinda inanmadigim bir yalanin icinde de yasadim, paranin gucunu hafife alip kafama koydugumu yaptim ve bir suru sey daha... Her rolu denedim.
Artik her senaryoyu ezberledim. Kendimi sevdirmis kabul ettirmis olabilirdim ama zamanla da tum yasananlar icinde kendimi de kaybetmis oldum. Hayatimda ki en buyuk kayip ama ayni zamanda da en buyuk kazancim oldu. Insan nereye kadar sorumluluktan kacabilir? Nereye kadar kendisini ve kim oldugunu görmezden gelir? Ben yeni bir yol cizmistim kendime. Herseyi arkamda birakip Göteborga tasinma karari almistim. Aslinda tasinma kararim cok ani gelmisti.
Arkadaslarimla bir partideydik. Herzamanki ekip, herzamanki ortam, ayni sözler, ayni sarki. Tek fark takvimdeki tarih... Sanki dejavu yasiyordum her seferinde. Ortami inceledim, arkadaslarim dedigim insanlarin konusmalarini dinledim, yuzlerindeki agir makyaji ilk defa fark ettim. Kahr etsin, aynisi bende de vardi... Neyden, kimden sakliyorduk kendimizi? Niye usenmeden saatlerce aynanin karsisinda durup baskalari icin suratimizi bizi dogru tanitmayan hale getiriyorduk? Bulundugumuz ortamda kim bizi biz oldugumuz icin görebilirdi? Baskalarin gözunde guzel görunmek cekici görunmek bukadar mi önemliydi? Biz aslinda yuzeyselligin kurbanlariydik...
Kafamda yillardir planlarim vardi ama kendime yeterince guvenim olmadigi icin hedeflerimi ve planlarimi görsel arsivimdeki "hayaller" klasörune koymustum. Gazeteci olmak hep hayalim olmustur ve belki hayatta ki en iyi bildigim sey kelimeleri sanata döndurmektir. Aslinda yetenegimi coktan fark etmislerdi. Bir gazete'de part time is teklifi alinca bile kendime guvenim yerine gelmedi. Berghs School of Communication'dan diploma aldigim halde medya bölumune kendimi layik göremedim. Herseyi bir kenara birakip kendimi sorumsuz ve bos bir hayata layik görmussum belliki...
Iste o aksam hersey acikliga kavustu. Ben, Denise Lindqvist hic bir zaman buraya ait olmamistim. Hic bir zaman klublarda sampanya patlatmayi, sabaha kadar dans etmeyi sevmemissim. Ben daha anlamli bir hayat hak ediyordum. Herkese iyi aksamlar isim var diyip partiyi terk etmistim. Eve gelir gelmez gözumu kapatip haritaya parmagimi koyup gözumu actim. Göteborg... Ben delimiyim? Kirada oturmuyordum, kendi evim vardi, az da olsa beni baglayan bir hayat vardi. Burda buyumussum, baska hic bir yer görmemissim... Göteborg Isvecin taaaaa öbur ucu. Kimseyi tanimam etmem. Affaladim... Kizim sen orda tek basina ne yaparsin, dedim. Kocaman sehir, ham diye yutar la seni, ztn kendini kaybetmissin orda iyice kaybolursun dedim. Ama icimde bir ses "Git Denise. Orda seni cok daha guzel bir gelicek bekliyor. Tek basina olsan bile yanliz degilsin. Hedeflerinle berabersin. Istedigin universtede oku hayatini kazan. Bunu kendine borclusun". Temmuz ayin basindaydik ve saat gecenin 12siydi. Penceremi acip acik havayi icime cektim, uzun bir "off" cekip sabaha kadar oturup dusundum...
8 augstos 2009. Ailem Turkiyede haberleri alinca endiselendiler. Isvecteki tek ailem dayim ve simdi de o olmuyacakti. Yanlizlik seni korkutmuyormu, Denise?. Annem bana bu soruyu sordugunda (dil papuc kadar tabi) cevabim "Bir salonun icinide 200 kisiyle beraber olsan bile hep yanlizsin annecigim" hazirdi. Arkadaslarim saskinlikla neye ugradiklarina sasirmislardi. Bagzilari "dönersin sen" dediler bagzilari da "cok iyi bir karar almissin, arkandayiz" dediler. Bugun yaklasik 3 yil sonra kimseyi arkamda göremiyorum ya neyse. Kendi kararim. Eskilerden arinip yeni ve daha anlamli bir yol cizmek isteyen bendim (kucuk bir dip not). Gecenin 2sinde hareket edicektik. Ben, dayim ve dayimin arkadasi. Kiraladigimiz kamyonet agzina kadar doluydu ve yaklasik iki yil gecirdigim evin ev oldugunu hatirlatan salondaki biraktigim bir dolapti. Her odayi gezdim. Ellerimle duvarlari oksayip veda ettim. Acaba benden sonra kimler oturacak burda dedim. Acaba evin tadini benden cok cikarirlarmi? Benden daha cok mutlu gunler yasarlarmi bu evde acaba? Telefonum caldi. Arkadasim disarida beni bekliyordu. Ozamanlar en yakin arkadasimdi simdi ise eskilerde kalmis bir sima. Bana sarilip aglamaya basladi. Bende agladim. Agladim ama iki cok farkli sey icin agladik o gece. O benden ayriliyor diye, ben ise yeni bir sehire kimseyi tanimadigim bir yere gidiyorum diye. Gitme zamani geldiginde son bir kez evime dogru baktim. Balkondaki solmus cicekleri fark ettim. Sanki son zamanlarda ki ruhsal halimi anlatiyorlardi. Tek farkimiz onlar yagmurla beraber tekrar acicaklardi ben ise gunesin isigiyla. Göteborgda hic yagmur yagmiyormus. Göteborg hep gunesliymis... Artik gunesi gözlerimde hissetmenin zamani geldi...
Ertesi gun 1 oda 1 mutfakli ikinci el kiradaki yeni evime öglen 2 gbi son mobilyayi tasimistik. Hepimiz yorgunduk. Butun gece yollarda bir de merdivenlerden mobilyalarla in cik haliyle yormustu bizi. Aslinda o son koli yere deyene kadar dayimin beni birakip gidecegi aklima gelmemisti. Ama sonunda veda zamani gelmisti. Kapinin önunde uzun sure sarilmistik birbirimize. Dayimin sarilmasindan sesinden benim kadar duygulandigini anlamistim. Bi an icinde panikledim. "Geri dönelim, dayi" demek istedim. "Vaz gectim. Seni hic bir zaman birakmak istemiyorum. Sacmaladim ama yeter. Evimi, herseyimi geri istiyorum" demek istedim. Gözlerimiz karsi karsiya geldi ve agliyarak "Dayicigim..." dedim. O da tekrar beni kollarina cekip "Sakin birsey deme. Sen en dogrusunu yapiyorsun. Ben hep yaninda olucam" dedi.
Araba gözumun önunden kaybolana kadar pencereden durup izledim. Icimde yangin sicramis vaziyetdeydi. Vucudumun her yerinde sicakligini hissettiriyordu. Iste ozaman, o araba gözumun önunden kaybolunca dunyanin en yanliz insani benmissim gibi hissettim. Gunlerce evi yasanilcak hale sokmak icin ugrasmistim. Ara sira da kendime acimak icip mola verip agliyordum. Bende hafif bir narcissistlik var kabul ediyorum, yani hayatimi kendimi bir sanat eseri olarak göruyorum. Aslinda cogu kisiden farkim yok. Bir karar aldim ve arkasinda durdum. Bukadar basit.
Aslinda bukadar basit degildi. Bu karar benim icin cok sey degistirdi. Zamanla sorumluluk nedir onu ögrendim, kendime guvenim artti, hayatta ne isteyip istemedigimi anlamis oldum, ne yapabilip ne yapamadiklarimi bilmek, ve en önemlisi; Denise nasil bir insandir, nelerden hoslanir, nelerden hoslanmaz? Su durumda nasil davranir? Hayattan beklentisi nedir? sorularin cevabina her gecen gun daha da yaklasiyorum.
Belki kendime en buyuk iyiligi Göteborga tasinmakla yapmis oldum. 3 sene icersinde kendime yeni bir duzen kurup istedigim ve hakk ettigim sekilde duzenledim. Etrafimda istedigim seckin, az ve öz insanlarla beraberim. Istedigim bölumu kazandim. Ve spor salonunda instructor olmak icin yola ciktim. Onun haricinde part time bir isim var, elim ekmek tutuyor. Kimseye dayanmadan, guvenmeden kendime cok sey kanitladim. En zor zamanlarimda ailemin destegiyle beraber dusup tekrar kalktim ama gerisini tek basima basardim. Bu gercek beni ben yapiyor.
Herkesin anlaticak bir hikayesi var. Bir gunde okadar cok insanin önunden geciyorsun ve o kalabaligin icinde bir tanesini secip cikarsan emin ol onun da anlaticaklari olacaktir. Iste böyle. Yasadikca ögreniyoruz, ders aliyoruz. Bazen canimiz yaniyor, bazen ruhumuz oksaniyor. Bazen hatiralarimizla beraber ariniyoruz bazen de onlari kötu bir tecrube olarak hatirlayip birdaha tekrarlamamak icin örnek olarak göruyoruz. Zoru basardiktan sonra yeni bir zorlukla karsilasiyoruz ister istemez. Ama aradaki yasanan mutlulugu da unutmamak lazim. Ve mutlulugu hic bir zaman kendimize cok görmemek lazim.
Mutluluk kelebek gibidir. Hic ummadigin bir zamanda gelir omzuna konur ama ani bir hareket yaparsan ucup gider. Sabirli olursan tekrar geri döner. Sabirli olabilmek icin de emek lazim. O kelebek elime kondu ve onu parmagimla oksuyorum su an. Tam anlamiyla mutluluk benim elimde. Ve bu gercek bana inanilmaz bir huzur veriyor...
måndag 26 september 2011
With you...
This will warm me in this cold and dark winterland.
SenVeBen...
måndag 19 september 2011
Fucked him.
I have alot going on at the moment. It's the final countdown to our first exam and I'm nervous as usually. I hate written exams... I actually created a phobia for written exams back in high school and it still seems like it follows me. Just before I'm going in to the hall I always feel like I'm close to pass out or even whorse; throw up! Fresh, ha?
Well... It's monday today and I've got no lectures so I should go to the supermarket for my traditional shopping, but it seems like I'd rather prefer hanging out in front of the computer. I'm so productive...Not...
Something that bothers me is the fact that I'm broke. My wallet is freakin empty and the renovation of my flat is standing still. Another reason to feel stressed! And I haven't had the opportunity to work this month because of the stressfull scedule in school, so my only hope lies in the silly thought of someone's comin and knock my door with a bag full of money and says "Hi you sexy thing. The society would like to thank you for being beautiful by giving you a small gift".
If someone's got an obscene amount of money on their bank account, and can't figure out how to spend it; GIVE THEM TO ME!
Ok, need to go now.
Later!
tisdag 13 september 2011
Dude looks like a lady?
And I've got some troubles with my love life. There is a guy that I've been dating for a while and I like him. So far so good right? The main issue is that we live far away from each other and sometimes that irritates me cause we don't see each other that often that I would like us to do. For example tonite; the door bell just rang and I was about shit in my pants because of some less pleasant incident that happend last week. There and then I wished that he could be here and protect me :p. Well... What can I say? Time will show... I don't even know what I expect it to show. I mean, everything is kind of clear, but I guess I'm not interested in logic anymore. Logic to me is too predictable and I don't like things that is obvious so therefore I'd rather see this as something exciting and see where it leads me...
Ok... Todays reflections has come to an end. Back to work.
Later!
fredag 2 september 2011
Sizin icin
Almost a week has passed since I got back to Sweden. The minute I came out from the airport and felt the cold wind, and observed several people in autumn jackets I just wanted to run right back into the aircraft and beg on my knees to take me back to Turkey again. And just for a while I visualized the scenario and smiled for a second. That would be so typically me to actually do that, but then I realized that I have important assignments to commit before I can even think about going back there again. So I took my bags and went to the bus with heavy steps...
And yes, It is heavy carrying around on a visual stone inside my body. Sometimes it gets so heavy that I need to sit down and catch my breath. Have you ever missed someone so much that the pain takes over your whole body? So much that you feel emotionally paralyzed after hours of uncontrolled crying? I have. I feel that everytime I have to leave my mum, dad and grandma. And my closest and dearest ofcourse. All of this crying is the sum of my love and care for them. My frustration over not being able to spend that much time with them that I would like to do. The sum of helplessly watching time passing thrue my fingers like sand...
Sometimes I get so frustrated over the fact that I can't compete with time. I am afraid of losing the ones I love and I guess most of my fear depends on my father who had a heartatache last spring. After that nightmare I've found myself respecting life and its unpredictability more than I've ever did before. I've found myself praying for my closest, wishing them health and happiness. And finally I prayed for myself to finish my studies without any problems so I can pack my bags and go back to the place where I belong; close to my family and my beloved Turkey. I don't wanna waste more time here anymore. I want to spend the rest of my time close to my family.
So therefore I will let out the last tears and wait for them to dry. I will turn off my feelings and do what is expected of me. But sometimes, when nobody can see or hear me, behind the four walls of my loneliness, I will miss you without anyone noticing. And I will pick up my memories from my visual museum to constantly remind myself that all this could be my again.
Wait for me...
onsdag 3 augusti 2011
Vi två
....... Tihi.
lördag 30 juli 2011
Kör bara kör.
I skrivande stund förbereder jag mig för att åka iväg på en liten minisemester i några dagar med en mycket speciell person. En person som får mig att må bra och som är som jag. Att vara likasinnade är en förutsättning i det mesta enligt min lagbok. Jag tror inte på att motsatser på något vis skulle komplettera varandra. Till en viss mån, kanske, men i det stora hela handlar det alltid om att omge sig med människor som får en att må bra, som förstår en. Och jag mår inte bra av oliktänkande människor så för mig gäller det alltid att ha människor av min kaliber omkring mig. Som förstår mig, min humor, gillar mitt tänk och så vidare. Därför kommer vår andra semester ihop att bli rikigt bra.
Jag är på väg in i en stor vändpunkt i mitt liv och förhoppningarna och inspirationen är på topp. På något konstigt vis säger magkänslan att jag kommer göra något stort för mig själv. Jag tror stenhårt på det. En total lycka sprider sig i hela kroppen och jag går mest runt och ser sådär fånigt glad ut. Ni vet, på ett provokativt sätt? Ett sätt som frestar de bittra att ge mig en käftsmäll och skrika "Sluta tro så mycket om dig själv. Livet blir inte bättre än såhär. FATTA!". Men jo, livet kan bli så mycket bättre än vad det redan är. Jag vet för jag har sett och upplevt. Jag vill så hårt och då blir det så. Jag funderar stundtals på att lägga till ett andranamn i stil med "Denise stentaggad Lindqvist". Vill liksom skrika rakt ut och uppmana alla att våga satsa. Att våga glädjas för små små saker i livet. Att uppskatta allt och att vara tacksam över livet. Jag vill att alla ska tänka som jag; att livet är en gåva. Att varje svunnen sekund blir till imperfekt. Att sträva efter att göra saker man VILL göra. Att tro på sig själv så pass hårt att andra tillslut gör det samma.
Jag vill att alla ska se sig själva som en investering för andra. Mitt liv är så simpelt; jag har lärt mig uppskatta ögonblicken, detaljerna, de obetydligaste sakerna. Jag tänker alltid positivt och försöker alltid hitta en anledning till att gå upp ur sängen. Det senaste året har jag slutat sova lika länge. Jag vill ha rutiner, vill inte missa något. Vill inte att tiden ska gå till spillo. Jag vet inte, men jag känner att jag är rikare än många andra som bara klagar och placerar sig själva i det monotona facket med en massa måsten. Om man är där man vill vara kan man omöjligt klaga. Känner man enligt ovanstående gör man nog gott i att ifrågasätta sig själv och tänka till om man verkligen är där man vill vara. Så gjorde jag och det blev min vändpunkt.
Idag lever jag ett liv utan bekymmer, är med de människor som jag vill ha i mitt liv. Gör saker som jag VILL göra och inser att livet är jävligt fantastiskt ur många vinklar. Vissa som läser detta kommer förmodligen reta sig litet, medan andra kanske inspireras. Poängen med detta inlägg är inte att försöka måla en tavla av perfektion; livet är inte perfekt. Poängen är att vi lever en gång. Jag behöver inte säga så mycket mer än så. Du vet redan vad jag menar...
Kör bara kör!
fredag 15 juli 2011
JAG KLARADE DET!!!!
Är i skrivande stund nere i sommarhuset hos mina föräldrar och njuter. Alla tycker att jag blivit smal (ouwwww yeah!!). Men den roligaste kommentaren fick jag av mammas och pappas engelska vän som över halva gatan skrek "OMG, ur'e so fit!!!! Soooo thin! What have you done??". And I was like "Don't you ever stop saying that!" Haha! Jag gillar när det är gött snack på människor!
Igår var jag och en väninna till min mamma på Turkish hamam då jag vägrar solen i annat fall. Så mycket död hud. Man vill ju inte flagna redan efter två veckor! Så snart beger vi oss ner mot stranden och lite gött häng. Men nu till det viktigaste...
Jag pluggar som ni vet. Men jag går inget program utan jag läser kurser och kombinerar mitt eget program. Lagom osexigt... Jag har försökt komma in på program ett tag nu, men ej lyckats då 1.2 på högskoleprovet inte var något att hänga i julgranen för universitetet. Mina betyg från gymnasiet räckte nästan fram, men var inte helt acceptabelt dessa heller. Långt där inne har jag känt mig lite som en "sosse". En sån som egentligen har visioner för miljoner, men som inte tilläts visa vad hon går för. Det har tärt litet på mig om jag ska vara ärlig.
MEN!
Igår kom första antagningsbeskedet och jag gick in på nätet i smyg utan päronens vetskap. Hade gått och grämt mig sen en tid tillbaka och ville inte säga något om det inte gick vägen denna gången heller. Jag loggade in och ser att jag kommit in på mediaprogrammet, eller för att förtydliga "medier och kommunikation i teori och praktik"!! Som den dramat jag är uti fingerspetsarna vände jag upp och ner på hela sommarstället; rusade ut och skrek och hoppade, slängde mig i mammas armar, och tjoade "jag kom iiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiin". Responsen blev brutalt positiv. Mormor blev stolt och började lipa, jag blev lättad och började också gråta litet. Mamma var lyrisk och pappa var stolt. FAN vad gött!!!
Lyckan är total. Jag är exakt där jag vill vara på alla plan. Och jag är så himla stolt över mig själv som än en gång bevisat att jag fixar allt jag vill ha. Nu börjar nästa kapitel i mitt liv. Den här hösten välkomnas med öppna armar om man säger så. Planen är denna; plugg, instruktörsutbildning, fortsatt jobb på MySafety och göra verklighet av min affärsidé. Så ni som vill umgås måste tyvärr bokas in långt i förväg. Jag har nämligen inte så mycket tid för någon annan än mig själv hädanefter. Och vet ni vad? Jag kommer att bli så jobbigt framgångsrik att de som tvivlat kommer få skämmas för hårda ord och misstroende blickar. Jag, Denise Lindqvist kommer att köra över allt i min väg och roffa åt mig allt som jag vill ha. Jag har sagt det förr och jag säger det igen; Jag kommer att lyckas. Det känner jag.
Gud, vad jag älskar mig själv och mitt driv.
Hatten av för Denise Lindqvist!
Tja på dig!
onsdag 22 juni 2011
Stanna aldrig.
Det är endast tre veckor kvar tills avresedatumet ned till sydligare breddgrader. Jag längtar verkligen. Blir borta i nästan två månader och den här gången kommer jag att springa längs klipporna med total lycka i venerna till motsats mot förra sommaren då jag var bitter och fet. Jag är inte fet längre. Och inte bitter, tvärtom! Har så mycket att se framemot till hösten också. Har fått den fantastiska möjligheten att bli Friskis och Svettis nya träningsinstruktör i indoor walking, så det blir träningsläger med alla instruktörer i september, och en utbildning som sträcker sig fram till och med jul innan jag börjar träna alla peppade medlemmar på olika anläggningar runt om i goa Göteborg.
Förutom detta så ser det ljust ut på studiefronten då jag fortsätter min resa mot en examen och studierna varvar jag med mitt nya härliga jobb på My Safety. Vid sidan av detta lurar jag på en spännande affärsidé som kan komma att bli verklighet inom ett år. Med andra ord är jag fullbokad från det att jag slår upp mina blå tills att jag kraschlandar i min dubbelsäng. Ensam. Men inte själv. För vet ni vad? Jag känner mig way more productive allena än med en blek pojkvän som bara drar ner motivationen och yrkar på soffhäng med chips och mjuksex.
De kommande åren är väldigt avgörande för mig och min framtid och nu när jag är befinner mig i en fantastisk stad som Göteborg ska jag fortsätta suga musten ur den och roffa åt mig allt jag kan för att klättra mig uppåt. Jag ska tjäna mycket pengar. Jobbiga summor. Summor som ska få mig att känna mig trygg och stark och som kommer innebära att jag aldrig någonsin kommer bli beroende av någon annan. Har så mycket inspiration och kärlek omkring mig att jag stundtals kan stanna upp mitt på gatan och dra en djup suck av välbehag.
Här finns allt. Allt som tillfredsställer mina behov och den vetskapen gör det så simpelt för mig att vakna upp och säga "thank god it's monday". Jag vill återigen bedyra hur tacksam jag är över livet och hur mycket det betyder för mig oavsett med- eller motgångar. Jag har lärt mig att förbise motgångarna och istället omvandla dessa till möjligheter; en morot; en tröstande hand om att det blir bättre i morgon. Jag har lärt mig att älska på riktigt. Min familj, mina få, men nära vänner och alla människor som på något vis finns där och ger mig bra energi ska ha stort tack! Det är i möten med er som jag inspireras att fortsätta kämpa på med det jag tror på. Nu ska jag lämna er igen på obestämd tid och nästa gång jag skriver en rad kanske jag befinner mig nere i värmen eller så kanske jag skriver från ett annat hotellrum i en helt annan stad. Oavsett vad önskar jag er alla en riktigt trevlig och skön sommar. Passa på att njuta av nuet och var nöjda över er insats under året! Det är i alla fall jag.
Kärlek.